SUKRU
Forum Sponsoru
APTS Phileas Metrobüsler
Herkese selamlar.
Öncelikle konunun siyasi bir tarafa çekilmemesini önemle rica ediyorum.
Son günlerde sıkça gündeme gelen bir zamanlar İstanbul'da kullanılmak üzere satın alınan APTS firmasının üretmiş olduğu Phileas metrobüsler hakkında detaylı bilgi edindim ve kafamdaki düşünceleri ve problemle alakalı olası çözümleri burada paylaşmak istedim. Yanlışlarım varsa düzeltirseniz çok sevinirim.
Öncelikle olaya yabancı olanlara özet geçeyim: 2007-2009 yıllarında İstanbul'da metrobüs ile taşıma kapasitesini artırmak için ve aynı anda daha fazla yolcu taşıyabilmek için 50 adet Phileas model metrobüs sipariş edilip teslim alınıyor. Bu metrobüsler iyi tasarlanamayan hybrid sistem, güçsüz motor, çok da sağlam olmayan yürüyen aksamları ve İstanbul şartları sebebiyle çok sık arıza veriyor ve büyük çoğunluğu kullanımdan çekiliyor. Bu araçların bir yerlerinde hata olduğunun farkına varılınca Hollandalı üreticiye davalar açılıyor. Davalar sürekli erteleniyor sonuç itibariyle şirkete karşı açılan davalar kazanılıyor fakat şirket 2015 yılında iflas ediyor.
2015 yılında bu metrobüslerden 1 tanesi yanıyor. Kalan 49 metrobüsten 17 tanesi kısmen parçalanmış halde yatıyor, geri kalan 32 metrobüsün de ,sık arızalandığı için, 20 tanesi kullanımda geri kalan 12 tanesi bakımda olmak üzere dönüşümlü kullanılıyor.
Phileas Metrobüslerin özellikleri:
26 metre uzunluk,
240 kişi kapasite,
Cummins ISL 330HP 1424Nm dizel motor,
Allison H 50 EP hybrid sürüş ünitesi.
Bu Allison H 50 EP hybrid sürüş ünitesi biraz açmak isterim. Bu sistem aslında otobüsün paralel-hybrid sisteme sahip olmasını sağlıyor. Şöyle ki sistem set olarak batarya, kontrol ünitesi ve içerisinde elektrik motoru-dinamo içeren bir şanzımandan oluşuyor. 330HP olarak giren güç paralel olarak elektrik motoruyla desteklenerek 400HP güç elde ediliyor. Burada 70hp nin yanı sıra elektrikli motordan dolayı tahmini olarak 400 Nm gibi çok ciddi bir tork da sağlıyor. Sistem yine burada rejeneratif frenleme ile bataryaya güç sağlıyor. Aslında bu sistem günümüzde Mercedeslerde kullanılan mild-hybrid EQ-Boost sisteme oldukça benziyor.
Fiyatı göz ardı edildiğinde aynı anda daha fazla kişiyi taşıyacak toplamda 400HP 1800Nm güce sahip, motor ve aktarma haricinde Alman firmaların üretimi olan güvenilir parçalarla toplanan, hybrid- verimli olan bir otobüs paket olarak oldukça mantıklı gibi gözükebiliyor. Yani kullanılan motora, sunulan toplam güce, taşıma kapasitesine, yakıt tüketimine bakıyorsunuz ve gayet mantıklı bir otobüs gibi gözüküyor. Yani Cummins, Allison, Alman menşeili markalı parçalar...26 metre, 240 kişi kapasite...Kağıt üzerinde her şey mükemmel.
Fakat durum maalesef öyle olmuyor. Neden mi?
- O zamanlar henüz geliştirilmiş Allison üretimi H 50 EP ünite düzgün çalışmıyor.
- Dizel motor uzun ve 35 tonu aşkın ağırlığa ulaşan araç için güçsüz kalıyor.
- Dizel motorla senkronize çalışamayan hybrid sistem güç aktarımı olan aksta anlık tork patlamalarına sebep olabiliyor. Zaten oldukça ağır olan araçta yüklü iken ve yokuşlarda çekişin olduğu aks kırılıyor.
- İstanbul şartlarında yüklü ve eğimli yollarda düzgün şarj olamayan pil sebebiyle hybrid desteği bitiyor ve dolayısıyla araç yokuşları yüklü olarak tırmanamıyor.
- Çalıştığında %25 güç ve verimlilik sağlayan Hybrid sistem çalışmadığında araca fazladan yük bindiriyor.
- Hybrid sistemi çalışmayan yüklü ağırlığı 35 tonu geçen araçta 330HP, 1424Nm güce sahip motor yetersiz kalıyor ve motor da bir noktadan sonra salıveriyor.
- Aracın sadece dizel motorla çalıştığı durumda harekete geçirilemeyen veya çok zor harekete geçirilen aks sürekli ilk yüksek tork kuvvetine maruz kalıyor ve yine aks kırılıyor.
- Yine aracın ağırlığı ve yol şartlarından dolayı sürekli yüksek torkla harekete zor geçirilen dişlilerden dolayı aracın şanzımanı da bozuluyor.
- Bu araçların 4 aksında da direksiyondan yönlendirme mevcut: Yine bu sebepten akslarda arıza oluşabiliyor.
- Elektronik arızalar olabiliyor.
- Piller arızalanıyor.
...
Şimdi "Ben bu konuyu neden açtım?" sorusunu cevaplamaya başlayabilirim.
Kısacası aracın hybrid sistemi iyi değil. Bu sebeple güçsüz kalıyor ve İstanbul şartlarına dayanamıyor. 17 araç ıskartaya ayrılıyor. Bunlardan elde edilen parçalarla 32 araç yürütülmeye çalışılıyor. Bunlardan da sürekli tamirat halinde olmalarından dolayı 20 tanesi aktif olarak kullanılabiliyor., Şimdi böyle bir olay olmuş bitmiş. Ortada bir zarar söz konusuymuş. Ama zararın bir yerinden dönmek için bence çok geç değil.
Aklımı kemiren soru şu: Bu araçlar yedek parça sağlanmak amacıyla ıskartaya ayrılmış. Bunun yerine bu araçların tamamında;
Hybrid sistem iptal edilse
Mercedes Capasity lerde olduğu gibi ZF yürüyen aksam, şaft, aks adapte edilse
yine ZF şanzıman adapte edilse
500-650 HP 2500-3000 Nm civarında güç sağlayan çok daha verimli Mercedes, DAF, MAN tek bir dizel motor kullanılsa
sonrasında elektrik tesisatı, körük, iç kaplama, döşeme, dış cam- kaplamalar elden geçirilse ki bunların çoğu sağlam gibi gözüküyor,
bu araçlar gayet de sürdürülebilir ve yıllarca kullanılabilecek sapasağlam araçlar haline getirilemez mi?
Keza bu değişikler, sürekli arıza çıkartan halihazırda yürütülmeye çalışan araçlarda da yapılsa bu araçlar da aynı şekilde uzun yıllar kullanılamaz mı?
Neticede en kötü ihtimalle elde karoser ve şase var. Bunların haricinde birçok parça da kullanılabilir durumda. Motor, şanzıman ve yürüyen aksamı en iyi üreticilerin parçalarıyla toplandığı taktirde satın alınabilecek birçok araçtan daha sağlam gerçekten çok uzun yıllar hizmet verebilir otobüsler elde edilebilir. Yani burada en büyük harcama motor, şanzıman ve yürüyen aksam için olacak. Bunların yeni bir otobüs almaktan çok daha az maliyetle yapılabileceğini düşünüyorum. Yapılacak değişikler ve yatırım sayesinde 49 adet 240 kişilik büyük metrobüsümüz olabilir bence. Bu otobüsleri ayağa kaldırmak için bir proje başlatılsa, bir üniversite ile anlaşılsa, ustalar ayarlansa, öğrenciler ile görüşülse çöpe atılan bu otobüsler nispeten düşük maliyetlerle restore edilebilir keza diğer araçlar da arıza çıkartmadan uzun yıllar hizmet verecek hale dönüştürülebilir.
(Konudan bağımsız olarak şu anda da ihale sonucu toplam 160 adet Otokar(kısa) ve Akia(uzun) metrobüsler tercih edilecekmiş ki bence yine Mercedes haricinde her üretici bana göre risk. Mercedes'in otobüste sağlamlık ve yürütme masrafı noktasında çok iyi bir algısı var. Uzun yol otobüs yolcu taşımacılığında dahi firmalar ve şoförler uzun seferleri için genellikle Mercedes-Setra araç tercih ediyor ve edilmesi gerektiğini iddia ediyor.)
İşin tamamıyla teknik, mühendislik kısmıyla ilgileniyorum. Merakımdan dolayı bu konuda araştırma yaptım ve özetle diyorum ki bence bu otobüsler adam olur. Mevcut otobüsler de çöpe atılmaktan kurtulur. Sizlerin de bu husustaki düşünceleriniz merak ediyorum.
Herkese selamlar.
Öncelikle konunun siyasi bir tarafa çekilmemesini önemle rica ediyorum.
Son günlerde sıkça gündeme gelen bir zamanlar İstanbul'da kullanılmak üzere satın alınan APTS firmasının üretmiş olduğu Phileas metrobüsler hakkında detaylı bilgi edindim ve kafamdaki düşünceleri ve problemle alakalı olası çözümleri burada paylaşmak istedim. Yanlışlarım varsa düzeltirseniz çok sevinirim.
Öncelikle olaya yabancı olanlara özet geçeyim: 2007-2009 yıllarında İstanbul'da metrobüs ile taşıma kapasitesini artırmak için ve aynı anda daha fazla yolcu taşıyabilmek için 50 adet Phileas model metrobüs sipariş edilip teslim alınıyor. Bu metrobüsler iyi tasarlanamayan hybrid sistem, güçsüz motor, çok da sağlam olmayan yürüyen aksamları ve İstanbul şartları sebebiyle çok sık arıza veriyor ve büyük çoğunluğu kullanımdan çekiliyor. Bu araçların bir yerlerinde hata olduğunun farkına varılınca Hollandalı üreticiye davalar açılıyor. Davalar sürekli erteleniyor sonuç itibariyle şirkete karşı açılan davalar kazanılıyor fakat şirket 2015 yılında iflas ediyor.
2015 yılında bu metrobüslerden 1 tanesi yanıyor. Kalan 49 metrobüsten 17 tanesi kısmen parçalanmış halde yatıyor, geri kalan 32 metrobüsün de ,sık arızalandığı için, 20 tanesi kullanımda geri kalan 12 tanesi bakımda olmak üzere dönüşümlü kullanılıyor.
Phileas Metrobüslerin özellikleri:
26 metre uzunluk,
240 kişi kapasite,
Cummins ISL 330HP 1424Nm dizel motor,
Allison H 50 EP hybrid sürüş ünitesi.
Bu Allison H 50 EP hybrid sürüş ünitesi biraz açmak isterim. Bu sistem aslında otobüsün paralel-hybrid sisteme sahip olmasını sağlıyor. Şöyle ki sistem set olarak batarya, kontrol ünitesi ve içerisinde elektrik motoru-dinamo içeren bir şanzımandan oluşuyor. 330HP olarak giren güç paralel olarak elektrik motoruyla desteklenerek 400HP güç elde ediliyor. Burada 70hp nin yanı sıra elektrikli motordan dolayı tahmini olarak 400 Nm gibi çok ciddi bir tork da sağlıyor. Sistem yine burada rejeneratif frenleme ile bataryaya güç sağlıyor. Aslında bu sistem günümüzde Mercedeslerde kullanılan mild-hybrid EQ-Boost sisteme oldukça benziyor.
Fiyatı göz ardı edildiğinde aynı anda daha fazla kişiyi taşıyacak toplamda 400HP 1800Nm güce sahip, motor ve aktarma haricinde Alman firmaların üretimi olan güvenilir parçalarla toplanan, hybrid- verimli olan bir otobüs paket olarak oldukça mantıklı gibi gözükebiliyor. Yani kullanılan motora, sunulan toplam güce, taşıma kapasitesine, yakıt tüketimine bakıyorsunuz ve gayet mantıklı bir otobüs gibi gözüküyor. Yani Cummins, Allison, Alman menşeili markalı parçalar...26 metre, 240 kişi kapasite...Kağıt üzerinde her şey mükemmel.
Fakat durum maalesef öyle olmuyor. Neden mi?
- O zamanlar henüz geliştirilmiş Allison üretimi H 50 EP ünite düzgün çalışmıyor.
- Dizel motor uzun ve 35 tonu aşkın ağırlığa ulaşan araç için güçsüz kalıyor.
- Dizel motorla senkronize çalışamayan hybrid sistem güç aktarımı olan aksta anlık tork patlamalarına sebep olabiliyor. Zaten oldukça ağır olan araçta yüklü iken ve yokuşlarda çekişin olduğu aks kırılıyor.
- İstanbul şartlarında yüklü ve eğimli yollarda düzgün şarj olamayan pil sebebiyle hybrid desteği bitiyor ve dolayısıyla araç yokuşları yüklü olarak tırmanamıyor.
- Çalıştığında %25 güç ve verimlilik sağlayan Hybrid sistem çalışmadığında araca fazladan yük bindiriyor.
- Hybrid sistemi çalışmayan yüklü ağırlığı 35 tonu geçen araçta 330HP, 1424Nm güce sahip motor yetersiz kalıyor ve motor da bir noktadan sonra salıveriyor.
- Aracın sadece dizel motorla çalıştığı durumda harekete geçirilemeyen veya çok zor harekete geçirilen aks sürekli ilk yüksek tork kuvvetine maruz kalıyor ve yine aks kırılıyor.
- Yine aracın ağırlığı ve yol şartlarından dolayı sürekli yüksek torkla harekete zor geçirilen dişlilerden dolayı aracın şanzımanı da bozuluyor.
- Bu araçların 4 aksında da direksiyondan yönlendirme mevcut: Yine bu sebepten akslarda arıza oluşabiliyor.
- Elektronik arızalar olabiliyor.
- Piller arızalanıyor.
...
Şimdi "Ben bu konuyu neden açtım?" sorusunu cevaplamaya başlayabilirim.
Kısacası aracın hybrid sistemi iyi değil. Bu sebeple güçsüz kalıyor ve İstanbul şartlarına dayanamıyor. 17 araç ıskartaya ayrılıyor. Bunlardan elde edilen parçalarla 32 araç yürütülmeye çalışılıyor. Bunlardan da sürekli tamirat halinde olmalarından dolayı 20 tanesi aktif olarak kullanılabiliyor., Şimdi böyle bir olay olmuş bitmiş. Ortada bir zarar söz konusuymuş. Ama zararın bir yerinden dönmek için bence çok geç değil.
Aklımı kemiren soru şu: Bu araçlar yedek parça sağlanmak amacıyla ıskartaya ayrılmış. Bunun yerine bu araçların tamamında;
Hybrid sistem iptal edilse
Mercedes Capasity lerde olduğu gibi ZF yürüyen aksam, şaft, aks adapte edilse
yine ZF şanzıman adapte edilse
500-650 HP 2500-3000 Nm civarında güç sağlayan çok daha verimli Mercedes, DAF, MAN tek bir dizel motor kullanılsa
sonrasında elektrik tesisatı, körük, iç kaplama, döşeme, dış cam- kaplamalar elden geçirilse ki bunların çoğu sağlam gibi gözüküyor,
bu araçlar gayet de sürdürülebilir ve yıllarca kullanılabilecek sapasağlam araçlar haline getirilemez mi?
Keza bu değişikler, sürekli arıza çıkartan halihazırda yürütülmeye çalışan araçlarda da yapılsa bu araçlar da aynı şekilde uzun yıllar kullanılamaz mı?
Neticede en kötü ihtimalle elde karoser ve şase var. Bunların haricinde birçok parça da kullanılabilir durumda. Motor, şanzıman ve yürüyen aksamı en iyi üreticilerin parçalarıyla toplandığı taktirde satın alınabilecek birçok araçtan daha sağlam gerçekten çok uzun yıllar hizmet verebilir otobüsler elde edilebilir. Yani burada en büyük harcama motor, şanzıman ve yürüyen aksam için olacak. Bunların yeni bir otobüs almaktan çok daha az maliyetle yapılabileceğini düşünüyorum. Yapılacak değişikler ve yatırım sayesinde 49 adet 240 kişilik büyük metrobüsümüz olabilir bence. Bu otobüsleri ayağa kaldırmak için bir proje başlatılsa, bir üniversite ile anlaşılsa, ustalar ayarlansa, öğrenciler ile görüşülse çöpe atılan bu otobüsler nispeten düşük maliyetlerle restore edilebilir keza diğer araçlar da arıza çıkartmadan uzun yıllar hizmet verecek hale dönüştürülebilir.
(Konudan bağımsız olarak şu anda da ihale sonucu toplam 160 adet Otokar(kısa) ve Akia(uzun) metrobüsler tercih edilecekmiş ki bence yine Mercedes haricinde her üretici bana göre risk. Mercedes'in otobüste sağlamlık ve yürütme masrafı noktasında çok iyi bir algısı var. Uzun yol otobüs yolcu taşımacılığında dahi firmalar ve şoförler uzun seferleri için genellikle Mercedes-Setra araç tercih ediyor ve edilmesi gerektiğini iddia ediyor.)
İşin tamamıyla teknik, mühendislik kısmıyla ilgileniyorum. Merakımdan dolayı bu konuda araştırma yaptım ve özetle diyorum ki bence bu otobüsler adam olur. Mevcut otobüsler de çöpe atılmaktan kurtulur. Sizlerin de bu husustaki düşünceleriniz merak ediyorum.